Karanlığın Yankısı

Soğuk ve sisli bir geceydi. Ay, bulutların arasında saklambaç oynuyor, ormanın içine karanlık gölgeler düşürüyordu. Ben, genç bir doğa fotoğrafçısıydım ve şehirden uzaklaşıp ormanda yıldızları fotoğraflamak istemiştim. Çadırımı kurup kamp ateşimi yakmış, gökyüzünü izliyordum.


Saat gece yarısını geçtiğinde, rüzgarın uğultusu yerine derin ve yankılanan bir fısıltı duymaya başladım. Fısıltılar, anlaması mümkün olmayan kelimelerle doluydu ancak ürpertici bir şekilde davetkardı. Sesin geldiği yöne dönüp dikkatlice baktım. "Rüzgar mı? Yoksa zihnimin bir oyunu mu?" diye düşündüm.


Bir anda, ateşin karşısındaki karanlıkta göz kamaştırıcı bir hareketlenme gördüm. Ormanın derinliklerinden, insanı büyüleyen ama aynı zamanda dehşete düşüren uzun, ince bir varlık çıktı. Bedeni tamamen siyahtı, gölgelerle iç içe geçmiş gibiydi. Gözleri ise parlayan iki beyaz ışık gibi, insanın ruhuna işleyen bir bakışla bana doğru bakıyordu.


Elim yanımdaki kameraya gitti. Ancak deklanşöre basacak cesareti kendimde bulamadım ve sadece dona kaldım. Bu yaratık gerçek miydi, yoksa zihnim bana bir oyun mu oynuyordu? Varlık, adeta havada süzülerek yaklaşmaya başladı. Ayak sesi yoktu, sadece her hareketiyle ormanın sessizliğini bozan bir titreşim yayılıyordu.


"Sen... ne istiyorsun?" diye fısıldadım, sesim titriyordu.


Yaratık bir an durdu ve başını yana eğdi. Sonra ağzını andıran bir boşluk açıldı. Ses, doğrudan zihnimin içinde yankılanarak bana hükmediyordu sanki. Zihnimde yankılanan bu sözler, bedenime saplanan bir soğuk iğne gibi hissettirdi. Hareket edemiyordum; bir şey beni olduğum yere mıhlamış gibiydi. Korkuyla çırpınmaya çalıştım ama varlık bana doğru eğilerek bir nefes kadar yakınlaştı.


Ormanın karanlığında aniden başka varlıklar belirdi. Hepsi de ilk gördüğüm yaratık kadar ürkütücüydü, ama her biri farklı bir forma sahipti. Kimisinin uzuvları insan anatomisini tamamen reddediyordu, kimisinin yüzünde hiçbir özellik yoktu, sadece bir boşluk vardı.


Ateş sönmeye başlamış, karanlık etrafı tamamen yutmuştu. Zihnim bu sahneyi kavrayamayacak kadar bulanıktı. Tüm varlıklar, korkunç bir koroyu andıran bir uğultuyla etrafımda dönmeye başladılar. "Ormanın yankısı seni çağırıyor, insan... Artık bizimlesin." dediler hep bir ağızdan. Bağırış seslerim, gecenin sessizliğini yırtar gibi yükseldi. Ancak hiçbir ses dışarı çıkmadı. Sadece, bir anda yankılanan keskin bir sessizlik her şeyi yuttu.


Sabah uyandığımda ateşin yanındaydım. Rüya gördüğümü düşünüp toplanmaya başladım. Ormana sis inmişti ve iyice kasvetli bir atmosfer oluşmuştu. Gelirken insanlardan uzak, sessiz, ışık kirliliğinin olmadığı bir yer seçmiştim.Toplandıktan sonra arabaya binip yola çıktım. Yol akıp gidiyordu ama birden yolun ortasında arkası dönük bir varlık fark ettim ve bir anda frene bastım. Varlık bana doğru ilerlemeye başladı ve ben de gaza basarak arabayı üzerine sürdüm. Tam çarpacakken birden kayboldu. Yoluma hızla devam ettim.


Eve geldim, ailemle yaşıyordum. Hemen babama olanları anlattım ve beni bir hocaya götürdü. Hoca, olanları anlatmamı istedi. Anlattım. Bana şerli varlıkların musallat olduğunu söyledi ve onların alanına izinsiz girdiğim için bunların başıma geldiğini belirtti. Onunla üç gün boyunca kalırsam bana birdaha bir şey yapamayacaklarını söyledi. Ben de kabul ettim. İlk gece rüyamda kamp yaptığım yerdeydim. Aynı karanlık yerden çıktılar ve bana bir şey söylediler. Ardından bir tokatla uyandım. Hoca beni uyandırdı. Uyandığımda balkondaydım. Sonra sabaha kadar ikimiz de uyumadık.


Sabah ezanı okundu, abdest alıp namaz kıldık. Hoca bana dualar okudu ve bir muska yazıp takmamı söyledi. Ardından beni tembihledi: Eğer çıkarırsan seni bırakmazlar, ama çıkarmazsan seni bırakırlar. Hocayla bir gün daha kalacaktım. O akşam hiçbir şey olmadı ve sabah yine namaz kılıp eve döndüm.


Eve geldiğimde herkes ne olduğunu sordu. Ben de hocanın dediklerini ve yaptıklarını anlattım. Yine doğa fotoğrafı çekmek için arkadaşım Ahmet ile beraber bir göletin oraya gittik. Babam bu sefer bir pansiyonda kalmamızı istedi. Biz onu dinlemeyip yine kamp yaptık. Gece üç gibi babam aradı: "Oğlum, kapı çaldı. Annen kapıyı açtığında yaşlı bir kadının geldiğini zannetmiş ama kadın suratını kaldırdığında yüzü yerine boşluk varmış. Annene Arapça bir şeyler söylemiş," dedi ve hemen eve dönmemi istedi.


Eve döndüğümde annemin dili tutulmuştu ve korkudan titriyordu. Aynı hocayı bu sefer eve çağırdık. Anneme okuyup üfledi. Ardından annem biraz düzeldi ama hala korktuğu gözlerinden anlaşılıyordu. Hocaya "Bize ne oluyor?" dediğimde bilmediğini söyledi. Birkaç muska yazıp evin dört bir yanına bıraktı. Yaklaşık bir buçuk ay sonra tekrar aynı şeyler olmaya başladı ve bu olayların başladığı yere doğru yola çıktım.


Oraya vardığımda tekrar kamp kurdum. Her şey ilk kamp ile aynıydı. Akşam olunca yine fısıltılar duymaya başladım ve aynı yerden çıktılar. Ama bu sefer korkmadım ve neden ailemi ve beni rahatsız ettiklerini sordum. Bana onların bölgesine girip günahlarımla bölgelerini kirlettiği mi söylediler ve bana doğru yavaşça yürümeye başladılar. Bir anda bir şey oldu; hoca geldi fakat arkasında dört tane varlık vardı. Bana zarar veren varlıkları alıp götürdüler. Acı bağırışlarını son kez duydum.


Hocaya beni nasıl bulduğunu sordum. Bana anlattı: Aslında başından beri kendi varlıklarına beni takip ettiriyormuş. Ona çok teşekkür ettim ve evine birçok hediye yolladım. Sonunda normal hayatıma geri döndüm. Şu an hala doğa fotoğrafları çekiyorum. Ailemin evinden ayrıldım ve bir arkadaşımla beraber eve çıktım. Bir daha da paranormal bir olay yaşamadım.

Görsel Kaynakça : https://davinci.ai/

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. bencede hikaye güzel insanı içine çeken bir konu keşke daha uzun olsaymış

    YanıtlaSil